“Güçlü teorik, politik ve pratik birikimle kadınlar yoksulluğun karanlığını dağıtabilir” (Ekmek ve Gül, Söyleşi: Hilal Tok)

Sosyal yardım derneklerinin kapılarını aşındıran kadınlar, sosyal medyada yardım çağrılarının sahibi de onlar… Ya da ikinci el sitelerde evdeki eşyaları satışa çıkaranlar… Pandemi döneminde derinleşen yoksulluğun en görünen yüzleri de yine kadınlar…

Yapılan araştırmalar da kadınların özellikle bu yoksulluk içinde daha da çaresizleştiğini gösteriyor. Peki “bu yoksulluğun temelinde ne var, sosyal yardımlar yoksulluğa karşı ne kadar çare, dahası çözüm” nerede? Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir’e göre artan kadın yoksulluğunun nedenini içinde bulunduğumuz sınıf ve üretim ilişkileri içinde aramak gerekiyor. Sosyal yardımlar ile yoksulluğun sonlandırılması amaçlanmıyor. Prof. Özdemir, “Başka bir dünyayı mümkün kılacak” talepleri bugünden yükseltmenin önemine dikkat çekerek, “Güçlü teorik, politik ve pratik birikimle kadınlar yoksulluğun karanlığını dağıtabilir” diyor.

Yoksulluk özellikle pandemi döneminde ve öncesindeki krizle de beraber son yıllarda gittikçe derinleşti. Bu yoksulluğun asıl temeli, kaynağı ne, neden kadınların üzerindeki yükü daha ağır oluyor, kadınlar nasıl yoksullaştırılıyor?

Pandemi sürecinde kadın yoksulluğunu tartışırken, “ne” olduğuna dair çok fazla saptamayla karşılaşıyoruz. “Ne oluyor” sorusu yaşananları betimliyor. Ama asıl soru, “Neden oluyor”; “Neden”i tartışmak bizi, olanları betimlemenin ötesine götürür, olanları açıklar ve çok daha önemlisi değiştirmeyi mümkün kılar. Kadın yoksulluğunun nedeni içinde bulunduğumuz sınıf ilişkileridir, üretim ilişkileridir. Kadın yoksulluğunun nedeni hem üretim hem de ev içi emekle somutlanan yeniden üretim koşullarıdır.

Üretim ve yeniden üretim birbirini tamamlayan ve kapitalizmin işleyişinin devamını sağlayan bütünsel bir mekanizmadır. Üretim alanında kadınlar bir yandan iş gücü piyasasına girişte ciddi zorluklarla karşılaşıyorlar. Diğer yandan ise çalışabilen kadınlar düşük ücret ve güvencesizlikle çevrelenmiş durumdalar. Yeniden üretim alanında da hane işleri ve aile bakımı gibi görevler büyük ölçüde kadının üzerine bırakılmakta ve bu süreç doğallaştırılmaktadır. Bu işleyişin büyük bir kısır döngü yarattığı, kadınlar için çifte bir yük oluşturduğu ve bunun da kadınları derin bir yoksulluğa ittiğini söylememiz mümkün.
Salgın sürecinde ise bu yapı daha da derinleşmiş durumda. Kreş, yaşlı bakımı, ev işleri tümüyle emekçi kadınların omuzlarındadır. Kadın emekçiler salgında ev ve aileyle kuşatılırken, ya evden parça başı üretimle ya da esnek ve güvencesiz işlerde yarı zamanlı istihdam ediliyorlar. Ya da çoğu kadın emeğini satamayacak duruma geliyor. Kayıt dışı çalışanlar, hizmet sektöründe çalışanlar, ev temizliğinde çalışanlar işsizliğe mahkum oluyor. Salgında çoğu kadın emekçi istihdam dışına itiliyor.

‘KADINLAR LÜTUF YA DA HAYIRSEVERLİK DEĞİL SOSYAL HAKLARINI TALEP ETMELİ’

Kadınlar yoksulluk karşısında, sosyal yardımlara en çok başvuran kesimlerin başında geliyor. Şimdi de güncel sosyal yardım anlayışında patates ve soğan dağıtımı var… Oralarda da talepte en çok kadınları görüyoruz aslına bakarsanız. Patates, soğan dağıtımı, sosyal yardımlar, ne kadar çare, yoksulluğa çözümde bu yardımları nasıl değerlendirmek lazım?

Sosyal yardımlar, yoksulluğun sonlandırılmasını değil yoksulluğun yönetilmesini amaçlıyor. Kadın yoksulluğu kuşkusuz kadınları sosyal yardım alanların içinde de öne çıkarıyor. Salgınla birlikte yoksullaşma, mülksüzleşme, işsizleşme, düşkünleşme eğilimlerinin arttığını gözlemliyoruz. Tam da bu noktada sosyal yardımlar, düşkünleşme, dilencileşme, bağımlılaşma ilişkilerine hem dayalı hem de açık bir yapı gösteriyor. Sosyal yardımlar lütfetmek ve lütfa sığınmak olarak kabul ediliyor.

Kadın emekçilerin bu ülkenin yurttaşları olarak sosyal haklara sahip olması gerektiğini vurgulamak belki de her zamankinden önemli. Kadın emekçiler lütuf ya da hayırseverlik değil yurttaş olarak sosyal haklarını talep etmeliler.

KAPİTALİZM İÇİNDEKİ ÇÖZÜM ARAYIŞLARI YOKSULLUĞA ÇARE OLUR MU?

Peki yoksulluğun iyileştirilmesi mümkün mü ya da şöyle sorarsak istihdam imkanı, iyi ücretler kadın yoksulluğunu ortadan kaldırır mı?

İstihdam imkanları, iyi ücretler, sosyal yardımlar kapitalizmin içinde çözüm arayışlarıdır. Kapitalizmin şiddetini azaltmaya dönük düzenlemelerdir. Bu çözüm önerileri, “Ne oluyor” analizi sonrası olanları hafifletme girişimidir. Bu düzenlemeler “Neden oluyor” analizini içermez. Dolayısıyla, bu düzenlemeler belki bazı kadınları yoksulluktan kurtarabilir ama diğer kadınların yoksullaşmasını engellemez.
Yoksulluğu azaltmak elbette önemlidir ancak gelinen noktada yoksulluğu yönetecek düzenlemeler yerine, yoksulluğu ortadan kaldırmaya dönük kapsamlı politikalar üzerinde düşünmek de hiç olmadığı kadar gereklidir.

‘SİYASAL İSLAM KADIN YOKSULLUĞUNU DERİNLEŞTİRİYOR’

Siz çocuk yapın gerekirse devlet bakar açıklamaları, aza tamah etmenin dinen makbul sayıldığı vb. söylemler, Diyanetin kadınlara akşam pazarına gitmeyi tavsiye etmesi… Bu yönlü çağrıların giderek sıklaştığını da düşünürsek siyasal İslam’ın kadın yoksulluğuna etkisi var mı sizce?

Kadının bireysel ve toplumsal varoluşuna yönelik saldırılar hem kadınlara dönük politikaların hem de toplumsal ve siyasal yaşamın her alanında gerçekleşen müdahalelerin sonucudur. Burada ikili bir hareket var. Topluma karşı müdahaleler doğrudan kadınlar üzerinden tesis ediliyor. Kadınlara dönük politikalar da doğrudan tüm toplumu şekillendiriyor. Siyasal İslam bu çift yönlü hareketin kavşağıdır.

Siyasal İslam, kadınların toplumsal yaşamda erkeklerle eşit yurttaşlar olarak var olmasının önünde engeldir. İkinci olarak kadınların bilimsel eğitime ulaşmasını kısıtlar. Kız çocuklarının okula ve eğitime ulaşımına set çeker. Üçüncü olarak siyasal İslam kadın emeğinin sömürüsünü kalın ve gerici bir örtü altında gizler. Sermaye-emek çelişkilerinin üzerine, iş kazalarına fıtrat dedirten; kayıt dışı çalışmanın ve taşeronlaşmanın ağır sömürüsünü işçi-işveren arasındaki ortak dindar pratiklerle geçiştiren; itaatkarlaştıran ve şükrettiren kalın ve gerici bir örtü örter. Dördüncü olarak, siyasal İslam kadın emekçileri toplumsal yaşamdan dışlar. Toplumun dinselleştirilmesi kaçınılmaz olarak kadınların toplumdan dışlanması anlamına gelir. Kadınların giyimi, toplumsal yaşamda varoluşu tartışılır olur. Ve kadın emekçilerin özgürlüğünü kısıtlar. Özgürlüğü yalnızca, bireysel hareket serbestisi ya da kendi bedeni üzerindeki hakimiyet ile sınırlamadan düşünmek gerekiyor. Özgürlük, kadının yalnızca bireysel yaşamında değil toplumsal yaşamda da söz sahibi olmasını ve bu deneyim içinde kendi özgül niteliklerini kaybetmeden var olabilmesini içerir. Siyasal İslam bu özgürlüğü kısıtlar. Dolayısıyla siyasal İslam kadın yoksulluğunu birçok açıdan derinleştiriyor.

Yorum Bırak

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.